Birini sevdiğinizi nasıl anlarsınız?

Sevdiğimizi düşündüğümüz insanları gerçekten seviyor muyuz?
Ya da toplum düzeni, alışkanlıklar, öğrenilmiş hareketler vs bize dayatılan ya da zorla bir dayatma olmasa da bir anda kendimi o kişiyi/şeyi seviyor bulduğumuz durumlarda gerçekten sevdiğimizi nasıl anlarız?
Belki de sevmiyoruzdur?
Belki de artık sevmiyoruz ama farkında değiliz?
Sevmek nedir?
....
Mesela bir kişiyi, bir işi, bir nesneyi... etrafta kimse yokken de seviyorsak seviyoruz diyebilir miyiz, bu bir kıstas olabilir mi?
Örneğin instagramda paylaşamayacak olsak o yemeği yine de öyle özenli sfora düzeni ile yer miyiz?
Ya da tüm çevremiz karşı çıksa ve tasvip etmese de aynı adamla birlikte olur muyuz?
Markasını kimse öğrenemeyecek olsa da o elbiseyi alır mıyız?
Elimizde başka fırsat olsa, yine de aynı işi yapar mıydık?
Elimizde fırsat olsa neleri, kimleri değiştirirdik hayatımızda?
Hiç kimsenin gerçekten hiç ayıplamayacağını, kızmayacağını, sanki dünyanın en olağan şeyi gibi davranacağını bilsek yine o geçinemediğiniz imzalı eşinizi hayatınızdan çıkartır mıydınız yoksa şans vermeye devam mı ederdiniz?
Okul, askerlik, evlilik, çocuk gibi sıralanmış hedefler öğretilmeseydi ne yapmak isterdiniz?
Yine akrabalar sizi ayıplamasa hiçbir ortamda hiçbir şartta ufak bir mimikle dahi olsa tepki almayacak olsanız hangi akrabalarınız ile şu gün şu dakika ilişkinizi keserdiniz?

...

.………

Ekleme yapmak isteyen?

….

Yukaridaki durumlarda hep kendimi korumus hep kendi istedigimi yasamisim.
Ne mutlu bana.


Son bir soru:

Komsular, akrabalar, babaniz, kardesleriniz, sevgiliniz, mustakbel esinizin ailesi vs vs... kimse ayiplamasa yine de annenizle gorusur muydunuz?

Etrafinizda tanidik kimse olmasa yine de annenizi hayatinizda tutar miydiniz?

İyi geceler.

Yorumlar

  1. Rica etsem blogunuza emaille takip kayıt eklentisi koymanız mümkün mü..
    teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. iyi günler m.
    aynı yaşlardayız, aynı paterni yaşamışız, yaşamaya devam ediyoruz. kırılma dönemimiz de neredeyse aynı zamana denk geliyor. bugün olduğu gibi ara ara bana geliyorlar annemle uzun süre ilişki sürdürdüğüm zaman. benim annem genç yaşta boşandığı için bunun ceremesini de bana çektiriyor. üstelik ben yeni evlendiğim için daha da panik halinde saldırdığını hissediyorum fırsat buldukça bana. gerçekten etrafında mutlu yüz görmekten nefret ediyor. yazdığın soruları ben de kendi kendime soruyorum çoğu zaman, cevapları pek değişmiyor yıllardır. annemin sorununun aslında benimle yada başkasıyla, yada kardeşimle olmadığını biliyorum. annemin sorunu kendisiyle. onun için üzülüyorum. evrenden düzelmesini, sadece kendi için düzelmesini umut ediyorum. olmayacağını biliyorum ama dilek bu. ya tutarsa. benim için değil dileğim, zaten 30 yıl geçirdim bir çözüm için debelenip, bu sorunu ben çözemeyeceğimi biliyorum artık kabullendim. sadece elimden geldiğince bir orta yol bulmaya çalışıyorum. onun için değil kendim için. annemden nefret etmiyorum, kendisi iyi bir insan bence. bir hastalık bu, kendini sonsuza dek kaybetmiş bunun içinde. hiçbir zaman mutlu değil, olamıyor. onun için üzülüyorum. güzel yanlarını övüyorum, kötü yanlarını yeriyorum, bundan da geri durmuyorum. kimsenin salt kötü yada salt iyi olduğunu da düşünmüyorum. evet o yapabileceğinin en iyisini yaptı, çünkü olduğu insan bu. bunu değiştiremiyor, istemiyor, görmüyor, inkar ediyor, kendi hatalarında başkasını kötülüyor. asla sorun onda olmuyor. bunun bir de yansıması var, biz ve bizim gibi çocuklar kendimizi sorgulayarak büyüyoruz. doğru olmaya, düzgün olmaya, iyi olmaya, adaletli olmaya, yaratıcı olmaya, sevgi dolu olmaya çocukluktan itibaren önem vermeye başlıyoruz. hatta aile kavramının ne kadar önemli olduğunu farkederek büyüyoruz. insanlara saygı duymayı, küçük şeyleri sevebilmeyi, zor durumdakine destek olmayı öğrendik biz daha çocukken. yaşıtlarımızdan daha olgun olduk, çocukluğumuzu kaybettik. ama hiçbir şey için geç değil. bana da psikoloğumun söylediği hep kendi kararlarımı vermem ve iç sesimi dinlememdi. iç sesimiz duygularımız hep doğruyu söylüyor. aklımız manipüle olabilir, onu da dinlemek lazım ama tereddütle. dinlediğimiz duyduğumuz herşeyi yapmak ve bunlara inanmak zorunda değiliz. seçim hep bizim, iç sesimizin.
    ben 2 yıl önce tüm bu paterni farkettiğimde hayatımın direksiyonunu elime aldım. o gün bugündür de artık kimseyi suçlamıyorum. mottom "herkes istediği kadar dahil olur". "ben güzel, sevgi dolu, neşeli, deli dolu ve mutlu bir hayat çiziyorum kendime, gelip bunu kimse baltalayamaz, baltalayacaksa gelmesin kimse! ancak gelip sen de mutlu güzel ve sevgi dolu olabilirsin burda." diyorum insanlara. ben de buna göre davranıyorum artık. bir şeyin içine bu aile olsun, sorumluluk olsun, iş olsun, onu daha mutlu daha güzel daha neşeli yapmak için giriyorum artık. kötü düşünceleri at kafandan, kendini yerin dibine sokan o mırıldanan monkey mind tam bir çöplük. bırak aksın gitsin kafandan. annemi terk etmek beni asla rahatlatmaz, ben hep annemi mutlu etmeye çalıştım, bundan sonra da çalışacağım, çünkü herkes kadar o da mutlu olmayı hak ediyor ve mutlu olamıyor, belki hiç olamayacak bu önemli değil ama en azından ben diyeceğim ki ben elimden geleni yaptım. benim içim rahat. benim iç huzurumdan başka bir şeyim yok, onu da almasına izin vermeyeceğim. onu mutlu etmeye çalışacağım sırf kendi istediğim için, ama arada tek fark var, kendimi önceliğe alarak. eskiden olduğu gibi kendimi unutarak değil.

    YanıtlaSil
  3. biraz daha devam edeyim anlatmaya... bugün benim de buna ihtiyacım var sanırım. =) kendi narsist annemden daha kötü narsist anneler de gördüm, mesela eşimin annesi. eşim hiç görüşmüyor kendisiyle. onun da haklı sebepleri var çünkü benim anneme nazaran onun annesi karşısındakini kullanmak için çok çirkinleşiyor, ve maddi olarak da umarsız harcamalar yapıyor. başkaları üzerinden geçinirken ağzı dili de durmuyor. yalancılık ikiyüzlülüğünden bahsetmiyorum bile. bunu bana değil kendi çocuklarına, eşine yapıyor. eşimle birbirimize dayanak olduk sevgiliyken yıllarca, bazen birbirimizi tükettik onlar yüzünden. ama bir şekilde eskisinden sağlam yürüyoruz beraber. yalnız da güçlüyüz, çünkü yalnız değiliz aslında. beraberken daha da güçlüyüz. sen de kendini yalnız hissetme m. beraberken hepimiz çok daha güçlüyüz. ağla. üzül. kahkaha at. duygularını yaşa. en çok yanında olmak istediğimiz insanlardan biri ol sen de. duygusuz ruhsuz olma, annelerimizden alacağımız en büyük intikam onlara rağmen hala duygularımızın olabilmesi ve bunları göstermekten yaşamaktan korkmayacağımız olacaktır. biz onların öngördüğü kara bulutlar değil, güneşli berrak gökyüzüyüz. arada bulutlanabiliriz, doğanın döngüsü bu. bundan korkmadığımızı göstermeliyiz. çünkü üzülmekten de korkmamalıyız, o da sevinç gibi bir duygu. doğanın dengesi. ve bu güzel intikam, bize de iyi gelecek. gandalf ve balrogun savaşı gibi. karanlık bizi düşürse de, ışıkla doğacağız her seferinde.

    YanıtlaSil
  4. Adsız.. çok güzel yazmışsınız..teşekkür etmek istedim..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anne Sen Bana Ne Yaptın?

Tavsiye: Var Olan Annenin Yokluğu

Kendi kendine ebeveyn olmak - Özşefkat